23 Haziran 2016 Perşembe

Libya Özelinde ABD-AB ve IŞİD




By Ahmet İşitez - 23 Haziran 2016
20 Mayıs’ta New-york Times’da çıkan bir köşe yazısı ve aynı gün ABD Genel Kurmay Başkanı Joseph Dunford’un bu gazeteye verdiği demeçte de söylediği gibi, ABD Libya’ya asker gönderebilir. Bu yazı ve demeçlerden anlaşılacağı üzere Pentagon bastırıyor fakat Obama görev süresinin dolmasına aylar kala böyle önemli bir kararı vermekten çekiniyor. Daha da ilginç olanı Obama yönetiminin Temsilciler Meclisi İstihbarat Komisyon’unun uyarılarını dikkate almadığı görülmektedir. Bu konu neden bu kadar hassaslaştı ?
Irak ve Suriye’de yaklaşık 30.000 kişilik bir ordu ile çözümsüzlüğe götürdüğü topraklardan yaklaşık 5.000 ila 6.500 kişilik bir mevcudiyetini Libya’ya kanalize etmesi, hemde AB’nin mülteci sorunu ile uğraşırken Türkiye ile kalıcı bir antlaşma dahi yapamadan yeni bir göç yolu kapısının ardına kadar açılmasını kim isteyebilir?
Yukarıdaki soruları daha da uzatmak mümkün ama tatmin edici cevaplar alabilmek biraz zordur. Aslında Libya’da Arap Baharı olmasaydı bile bugün Kaddafi ile IŞİD güçlerini çarpışıyor olarak görecektik. Gerçekte bunun sebebi SELEFİ düşünce sisteminin yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Kendilerini “CİHADÇI SELEFİ” kabul ederek İslam Dünya’sında meşrulaşmaya çalışan IŞİD, diğer selefi grupların içinden taraftar bulmasını İslami bir bakış açısı ile izah etmek imkansızdır. Günümüzde ne Türkiye’de ne de İslam Ülkelerinde bu “Postmodern Selefi” fikrin anlaşılabildiğini söylemek oldukça güçtür. Ne yazık ki bu mesele anlaşılmadan yani IŞİD’in beslendiği İslami kaynaklar ile bağlantısı çözülemez ise, Suriye ve Irak’daki yaşananlar Libya’da da yaşanacak. Aslında IŞİD’den istenen tamda budur.
Kuzey Afrika el-Kaide örgütünün en önemli isimlerinden biri olan Cezayir asıllı Muhtar Bil Muhtar’ın Libya’da gerçekleştirilen bir ABD operasyonu sonucu öldürüldüğü uluslararası basına yansıdı. Muhtar’ın ölümünün Libya’da ve Kuzey Afrika’da IŞİD yapılanmasının önünü açacağı gün gibi aşikardı.
IŞİD’in Libya’da en güçlü olduğu SİRTE kenti, yani Kaddafi’nin kenti. Ancak burada güçlü olmasının nedeni ideolojik değildir. IŞİD’in güç kazanmaya çalıştığı bir diğer kent ise DERNE‘dir. Libya’nın jeopolitik ve coğrafi yapısı dikkate alındığında IŞİD’in neden bu iki şehri seçtiği çok manidar olacaktır. Avrupa’ya yönelik mülteci akım yolunun başlangıç noktası olması itibariyle ayrı bir önem arzettiği ortadadır. IŞİD Libya’nın Güneybatısından doğuya KUFRA kentine kadar bir bölgeyi bölgesel yapı da göz önünde bulundurarak kolaylıkla kontrol edebilir. Bölgedeki aşiretlerin vereceği siyasi kararlar IŞİD’in ne kadar zaman içinde Libya’da söz sahibi olacağını gösterecektir. Ayrıca uzun zamandır etkili olup elinde tuttuğu SABRATHA kentinin IŞİD’in planladığı SAVAŞ HİLALİ‘nin diğer bir ucu olduğunu görmek gerekir.
Libya’nın petrol ve doğal gaz zenginliğinin paylaşımı noktasında uluslararası anlaşmazlıklarının çıkması ve ABD’nin AB’yi mülteci sorunu ile köşeye sıkıştırmaya çalışması bölgenin önce istikrarsızlaştırıp sonra yeniden dizayn edilmesi olarak bilinen klasik “önce dağıt sonra bedelini al dizayn et” planından başka bir şey değildir. İran ile yaşadığı sorunların çözümünde devletleri karşısına almadan çözüm üretme yolunu seçen ABD, aynı şekilde Libya’da da AB’yi karşısına almadan benzer bir çözüm yolu seçmiştir. Bu yönteme ilginç bir örnekte Yemen’de yaşanan iç savaştır.


Libya Son Durum Haritası (21.06.2016)
Libya Son Durum Haritası (21.06.2016)

SONUÇ
Libya özelinde IŞİD’in tekrar önemli bir aktör olarak karşımıza çıkması, bizleri bir takım yeni çıkarımlar yapmak zorunda bırakmıştır. Geçmişte ve günümüzde de varlığını sürdüren terör örgütlerinin aksine IŞİD farklı bir konuma gelmiştir. Bu konum terör örgütlerin hem fizyolojisine hemde sosyolojik yapısına aykırıdır. Bunu en güzel ifade etmek için “mutasyona uğradı” demek gerekir. Libya’da 2016 sonlarına kadar yapılanmasını tamamlayan bir IŞİD ile savaşmak daha doğrusu sonucu belli zafer kazanmak Hillary Clinton’a çok yakışacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder