By Ahmet İşitez- 17 Ağustos 2016
ABD’de yaklaşan seçimlerle birlikte OBAMA dönemine ait yapılan değerlendirmeler bir hayli arttı. Bu değerlendirmelerin objektif bir bakış açısıyla yapılanları genelde ABD dışında yapılanlar olduğu, sadece ülke içinde değil ülke dışında da OBAMA yönetiminin dış politikasının başarısız olduğu yönündedir.
ABD, ”Arap Baharı” ile Ortadoğu’da yaşanan bir dizi gelişmeler karşısında verilen tepkilerin olayları yönlendiren ve kontrol eden değil, olayların peşinden giden bir politika izlediği ortadadır. Suriye’de yaşanan iç savaş sürecinde yaptığı yöntemsel hatalar nedeniyle bölgedeki inisiyatifi kaybetmiş olmasının yanında Yemen’de yaşanan çatışmalar nedeniyle doğal müttefiki Suudi Arabistan ile birlikte tam bir karabasana dönen bir durum içinde kalmıştır.
Her ne kadar İran ile yaşanan normalleşme sürecini kendi hesabına bir başarı gibi göstermeye çalışsa da, gerçekte asıl başarının her zaman bir ‘B Planı’ olan İran’ın ”MASA BAŞI” kazancı olarak görülmesi gerekir.
Ortadoğu’da gelişen olaylar karşısında doğru politikalar üretmenin Ortadoğu’nun etnik ve mezhepsel yapısını doğru analiz etmekten geçtiğini öğrenemeyen ABD, Ortadoğu politikasını çoğu zaman uluslararası petrol firmalarının çıkarları üzerine kurguladığı için, ne Irak’ta BAAS Partisi’nin Sünni referanslı, ne de Suriye’deki BAAS Partisi’nin Şii referanslı olmasının bölünmeye yol açacağını anlayamadığı için ”IRAK’TAN ÇIKAMAYIP, SURİYE’YE DE GİREMEMİŞTİR”.
OBAMA yönetimi göreve geldiği ilk yıllarda ”PASİFİK VİZYONU” olarak açıkladığı ancak geçen yıllar itibariyle altını dolduramadığı, kabul etmesi gereken bir başarısızlık olarak görülmektedir. Bu başarısızlığı Ortadoğu bataklığından çıkamamasına bağlamak en hafifinden basitlik olur. OBAMA yönetiminin asıl başarısızlığı Pasifik’te yaşadığı başarısızlık yada beceriksizlik olarak görülmesi gerekir. Bunun sonucunda verdiği yanlış tepkiler ve aldığı hatalı kararlar sonucunda keskinleşip sıklaşan bir Rusya-Çin-Kuzey Kore hattı oluşmasına sebep olmuştur. Güney Çin Denizinde yaşanan sorunlar nedeniyle Trans Pasifik Deniz Ticareti güvenliği tartışılır hale gelmiştir.
Karşısında oluşan bu saf karşısında Güney Kore-Japonya ile bir saf oluşturma içine giren ABD, yaşadığı sorunun karşı saftan daha çok kendi safındaki iki ülke arasında olduğunu bilmesi ve yıllardır süren bu küslüğün ortak bir tehditle biteceğini düşünmüş olması gerçekten büyük bir açmazdır. Aralarında tarihten gelen bir husumetin olduğu Güney Kore ve Japonya, ortak bir tehditle bile bir araya gelemeyeceğini en iyi ”Sen de bu KUYRUK ACISI, bende de EVLAT ACISI oldukça” diye biten hikaye anlatıyor olsa gerektir.
İkinci Dünya Savaşından bu yana savunma planları ve harcamaları yapmayan Japonya, Kuzey Kore ve Doğu Çin Denizi’nde Çin’den aldığı tehditleri bertaraf etmek için ülke savunmasını adeta devrettiği ABD’den medet ummaktadır. Doğu Çin Denizi’nde yapay adalar vasıtası ile kıta sahanlığını artıran Çin, bu yapay adaları füze sistemleri ile silahlandırma düşüncesi, bölge çıkarları tehlikeye giren ABD ve Japonya’yı bu bölgedeki askeri varlığını artırmak zorunda bırakmıştır. Burada asıl önemli olan konu, Doğu Çin Denizi’ndeki deniz ticaret filolarının güvenliğinin tehlikeye girme endişesidir.
Kuzey ve Güney Kore arasında yaşanan gerilimi bir çok kişi doğal sayacak kadar kanıksamış olabilir fakat 4 Şubat 2016’da imzalanan 12 ülkenin dahil olduğu TRANS PASİFİK ANTLAŞMASI ile farklı bir gerilime sebep olduğu ortadadır. (ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, Brunei, Malezya, Yeni Zelanda, Vietnam, Meksika, Singapur, Peru ve Şili) Bu antlaşmayla bölge ülkesi olduğu halde Çin ve Kuzey Kore’nin dahil edilmemesi sorunsalını bir kenara bırakın, bu antlaşmaya imza koyan ülkelerin bazılarının kendi parlamentolarında bile bu antlaşmayı onaylamaları zor görünmektedir.
Kuzey Kore’nin bu gelişme sonrasından gür çıkan sesi Güney Kore’nin güçsüzlüğünden değil, arkasındaki Çin Hükümeti’nin sınırsız desteğinden olsa gerektir. Ne Kuzey Kore’nin politikalarını Çin’den ayrı, ne de Güney Kore’nin politikalarını ABD’den ayrı düşünebiliriz.
ABD’nin bölge çıkarları için senelerdir süren Güney Kore ile Japonya’yı barıştırma çabası, günümüz gerçekleri ile bakıldığında başarısız olduğu görülmektedir. Japonya ve Güney Kore arasındaki Güney Çin Denizi’ndeki adacıklar sorunu ve geçmişten gelen Japon sömürge döneminde Güney Kore’de işlenen insanlık suçları konusunda kayda değer bir ilerleme olmamıştır. Bunun yanında iki ülke halklarının bırakın müttefik olmasını, ortak bir görüşte olmalarını beklemek bile tam bir hayalperestliktir.
Güney Çin Denizi’ndeki Çin’in agresif politikaları sadece ABD-Güney Kore-Japon ittifakını değil, bölgedeki diğer bir önemli güç olan Hindistan’ı da rahatsız etmiştir. İşte tamda bu yüzden (*) SIPRI verilerine göre Hindistan son üç yılda en çok savunma harcamaları yapan ülkeler arasında başı çekmektedir. Rusya-İran-Çin ortaklığından rahatsız olan Hindistan sıkıntıyı erken görüp ona göre erken pozisyon almıştır.
Pasifik’teki ısınan suların asıl sebebi senelik 27 trilyon doları bulan deniz ticaretinin güvenliği ve yönetiminde söz sahibi olma çekişmesidir. Bunun yanında pek dillendirilmeyen bir sebepte, Güney ve Doğu Çin Denizi’nde petrol ve doğal gaz için olası rezervin yönetilmesi ve hakim olma kavgasıdır.
Enerji ihtiyacı ve tüketimini yıllar geçtikçe artıran ve çeşitlendirmekte zorluk çeken Çin, bir de ticaret yolunun kendi dışında yönlendirilmesini asla kabul etmeyecektir. Çin’in İran ve Rusya ile yaptığı işbirliği ne kadar başarılı da olsa, ürettiğini müşterilerine ulaştırmada zorluk çekmek istemeyecektir. Ayrıca Çin’in Afrika’daki operasyonlarının başarısı, Ortadoğu politikalarına büyük önem vermesi ile açıklanabilir.
Sonuç olarak;
ABD’deki seçimlerin ardından yeni başkanın bir dış politika değişikliğine gideceği aşikardır. Önceliğin Asya Pasifik olacağı hatta Ortadoğu’daki bir çok kazanımlardan vazgeçmek pahasına bu bölgeye yöneleceğini görmek gerekir. Hindistan’ı yanına çekmek için savunma sanayi işbirliğini, Japonya ve Güney Kore’yi bir arada tutmak için ise ”Tehlike Şarbonu” kullanacağı ortadadır. Bu gelişmelerin bir savaş kıvılcımı çıkarır mı bunu zaman gösterecek ancak ABD geçmişte yaşadığı bir ”Vietnam Felaketi”ni tekrar yaşamamak için ”PASİFİK DENİZİNİN SIĞ SULARINDA” daha çok uykusuz kalacağı kesindir
(*) Stockholm International Peace Research Institute (SIPRI): the independent resource on global security.