Irak ve Şam İslam Devleti (Devlet’ul Islamiyye Fi’l Irak veş Şam ) daha kısa adı ile IŞİD diye isim verilen terör örgütünün doğuşu Sovyet işgaline karşı oluşturulmuş bir savunma tezidir. Kurucusu Abdullah Azzam olan Usame Bin Ladin tarafından küresel bir boyut kazanan cihad anlayışı, Afganistan ile ABD’nin Irak’ı işgalinden buraya yönleniyor. ABD ve koalisyon güçlerinin işgalinin ardından Sünni direniş Ebu Mus’ab Ez-Zerkavi liderliğinde El-Kaide güçlerinin direnişin en önemli gücü olmuştur.
Afganistan’dan Irak’a gelen Ez-Zerkavi ilk başta Ensar el-İslam grubu ile beraber hareket etmiş ise de, ABD’nin Irak işgali, Saddam’ın düşmesi ve Irak Ordusu’nun lağvetmesinin ardından orduya ait bir çok cephanelik yağmalanmış yada bölgenin yeniden dizayn edilmesi için bir gruba havale edilmiştir. İşte IŞİD denilen terör örgütünün kuruluşundaki en karanlık sır bu olsa gerek. Bu terör örgütünün kurucusu olduğu kabul edilen Ebu Mus’ab ez-Zerkavi, ilk kurduğu gruba Tanzim el-Kaide Bilad er-Rafideyn yani ”İKİ NEHİR ARASI EL-KAİDE’’ ismini vermesi, El-Kaide’ye olan bağlılığından mı yoksa iki nehir arasında kurulacak olan yeni bir devletten mi bilinmemektedir.
Ebu Mus’ab ez-Zerkavi’nin bir hava saldırısında öldürülmesinin ardından, Ebu Hamza el-Muhacir onun yerine geçmiştir. Irak’ta Şii unsurlar ABD ile birlikte hareket edip daha güçlü bir konuma gelince, diğer Sünni gruplarla birleşip Irak İslam Devleti’ni ilan etmiş başına da Ebu Ömer el-Bağdadi getirilmiştir. El-Muhacir ise savunma bakanı olmuştur. 2006 yılının sonunda kurulan bu yeni yapı diğer grupların yani Ensar el-İslam dışındaki unsurların ABD safında savaşması ile Irak’ta tek silahlı direniş grubu olarak kalmıştır. Bu tarihten itibaren zor bir döneme giren IŞİD aldığı ard arda darbelerle sıkıntılı bir döneme girdi ise de, eski BAAS rejiminin askerlerine bir af çıkararak tevbe etmeleri halinde kendilerine katılabileceklerini açıklayarak, içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtulmuştur.
Buraya kadar IŞİD terör örgütünün kuruluş aşaması ve daha sonra ise içinden çıktığı El-Kaide örgütünden ayrılıp Irak özelinde bir konum elde etme çabası anlatılmaya çalışıldı. Diğer İslami örgüt yapıları gibi zaman içinde parlayıp sönmesine rağmen, Arap Baharı ve ABD’nin Irak’taki askeri varlığını sona erdirmesi ile farklı bir konuma gelmiştir. Hatta Irak ve Suriye siyasi tarihleri için Milat olmuştur. Irak’ta örgüt lider kadrosunun öldürülmesini takip eden süreçte mevcudiyetleri 700 kişiye kadar düşen, yok olmakla karşı karşıya kalan örgüt; kısa bir zamanda 30.000 kişilere ulaşan donanımlı orduyla Ortadoğu’nun en önemli silahlı gücü haline gelebilmiştir.
İran’ın ve ABD’nin desteği ile Irak Başbakan’ı olan Nuri el-Maliki yönetiminde Şii grupların nüfuzunun artması ve hükümetin Sünni gruplara taraflı davranması sonucunda Sünni gruplar içinde IŞİD’e katılım ve destek artmıştır. Ayrıca Maliki’nin ABD İşgal Komutanı David Petraeus döneminde uygulanan Sünni aşiretleri destekleme programının bitirmesi, ekonomik açıdan sıkıntı içindeki Sünni Aşiretleri petrol ve ganimet zengini IŞİD’e itmiştir.
Sonuç olarak IŞİD’in Suriye-Irak sınırında etkili olması, elde ettiği mali güç, silah, mühimmat ve askeri Irak’ın güneyine yönlendirmesi ile büyük çaplı saldırılar gerçekleştirmeye başlamıştır. Irak Ordusu’nun çöküş içine girmesiyle Sünni bölgelerde toplu bir ayaklanmayı tetiklemiştir. En son yaşanan Musul operasyonu, Tikrit ve diğer önemli Sünni kentlerin birer birer kaybedilmesi, IŞİD’in yanı sıra bir takım Sünni grupların hızlı ilerleyişi, bu uzun süreli stratejinin bir sonucudur.
SONUÇ
IŞID olarak bilinen terör örgütünün yada İslam Devleti’nin bilinen, görülebilen ve yaşanan olaylar ışığında bilinmeyen bir çok yönü olduğu gibi, cevaplanamayan bir çok soruyu içinde barındıran karışık bir yapıda olduğu açıktır. Aslında bir çok çıkar denkleminin sonucudur IŞİD. Irak topraklarını İran’a kaptırmamak için ABD’nin yok edilmesini istemeyeceği bir yapıdır. Suriye’de Rusya’nın daha fazla etkinlik kazanmasını istemeyen ABD’nin IŞİD’siz bir Suriye haritası çizemediği için ayaktadır IŞİD. Her ne kadar PKK-PYD-Peşmerge ayrımını yapamayacak kadar köşeye sıkışmış olan ABD’nin, bölgenin bugünde de gelecekte de tartışılmaz gücü Türkiye’yi karşısına alacak kadar çaresizlik içerisine girmesi sonucunda örgüt halen ayaktadır.
En önemlisi de bir çok kişinin bilgisinin aksine Suriye ve Irak’ın kuzeyinde bir Kürt devleti görünümünde bir petrol koridoru oluşacak fikridir. Mevcut olan Türkiye’deki koridor petrol şirketlerinin tercihidir. Böyle bir planı ABD’nin hiçbir zaman düşünmemiştir. ABD çok iyi bilmektedir ki bölgedeki petrol şirketlerinin çıkarları Pentagon’un hayal perestliğine bırakılmayacak kadar değerlidir.
Ahmet İşitez
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder